Ege Kıyılarında Bir Adam -2-

                                         

Ege’de bir adam yaşardı , denizi , zeytin ağaçlarını ve özellikle de tekneleri hayatı yapan . Bu dünyaya , bu zamana ait olmayan bir ruh taşıdığı her halinden belliydi … Bu dünyada, ruhunda zamansız bir esinti taşıdığı açıkça belliydi...

Bu adam her sabah gözlerini açtığı anda denizi görmek , minik balıkçı teknelerinin motor seslerini duymak, hanımeli ve melisa kokularıyla güneşi teninde hissetmek için her gece uykuya dalardı. Hayat ona dört mevsimi bahşetmiş olsa da o en çok bahar mevsimine tutkun olmuştu. Bahar geldiğinde içinde ki mutluluğu tarif edemez ayakkabılarını bir kenara atar ve tüm bahar hatta yaz aylarında bile çıplak ayakla dolaşır , tüm mevsimi doyasıya yaşayıp hissederek günlerini geçirirdi.

Nerede eski, yıpranmış ama ruhu olduğuna inandığı bir tekne görse hemen yanına gider onunla konuşmaya başlardı, ama öyle bildiğiniz gibi kelimelerle değil kalbiyle konuşur, teknenin gövdesinde deniz tuzunu hissettiği anı anlamaya çalışırdı.

Kimi zaman deniz kıyısından çok uzak yüksekliklere tırmanır , denizi bir de uzaktan görmek, onu şiirlerine dökmek için kelimeler arardı, ama bazende kelimelerle değil , denize olan hayranlığını tuvale aktarmada da ustalaşmıştı.

Aşka gelince aşk ise onun için bir çift mavi gözdü , maviye olan tutkusu denizden gelirdi ve mavi tutku denizi gördüğü bir çift gözde hayat buldu , denizkızı dediği bir kadına aşık oldu.

Aşık olduktan sonra hayat ona daha da parlak mavi görünmeye, günler güneşin tüm ışıklarını yansıtmaya ve yüzüne anlamsız gülümsemeler kondurmaya başladı.

Günler geçtikçe denize bakışı bile değişmiş , içinde durgun deniz zamanlarında atlayan balıkların sevinçlerini hissetmeye başlamış ve resmen hayata yeniden doğmuştu.

Her gününü doyasıya yaşayan bu adam daha önce yüzlerce kez geçmesine ve her zaman etrafına farkındalıkla bakmasına rağmen yine de henüz görmediği , gözünden kaçan güzellikleri bile farketmeye başlayınca daha bir mutlu oldu ve içi çocuk sevinciyle dolup taşmaya başladı.

Mesela her gün hemen hemen aynı saatlerde geçtiği arnavut kaldırımlı bir sokakta , insan yapımı taşların arasında tüm ihtişamıyla açmış , adeta hayata ve insanlığa direnmiş bir grup papatya daha önce gözünden kaçmıştı, ama bugün o çiçekler sanki kendisine gülümseyerek bakmış ve günaydın demişçesine mutluydu.

Aslında mutluluk küçük ani sevinçlerde gizli değil miydi ? Çok ama çok sıcak bir Ege gününde tam da öğlen vakti aniden ılık bir rüzgar eser ve sıcağı bir anlığına da olsa unutturur mutlu eder , yada güneşlenirken güneşin her ışığını teninde hissederken içinden gelen ani denize girme hevesi … Tüm bunları düşünmesi bile öylesine güzel öylesine dingin ki insanlar o nedenle büyük şehirlerin büyük dertlerinden bir gün kurtulup yani emekli olup küçük bir Ege kasabasına yerleşmeyi istemez mi ?

Herkesin var bi hayali …

Ama kahramanımız tüm bu güzelliklerin bilincinde ve her gününe gözünü açar açmaz gördüğü denizle şükrederek başlarken arada sırada bu gördüklerini yaşadıklarını paylaşacak birinin özlemini de çekmiyor değildi.

Aşk … Her zaman gelmeyen , gelse de istenilen şekliyle gelmeyi pek beceremeyen çoğu kez acı veren bir şey olarak anlatılırdı filmlerde. Aslında aşk , tam anlamıyla insan olmayı başarmış kişilerle paylaşılınca yaşanınca her günü güzel kılan bir duygudur.

İnsan olmak … İnsan olmak sadece dünyaya gelmekle alakalı bir konu değil ki , farkına varmakla ilgili bir durum.

Yaratılan tek şeyin kendisi olmadığını , sadece kendisinin yaşam hakkı varmış gibi düşünmemeyi , kendisinin bu dünyada gelip geçiçi olduğunu ve yaratılan herşeyin olduğu gibi olduğu yerde güzel ve mucizevi olduğunu anlamakla alakalı bir şey ….

Dünyanın getirildiği durum her ne kadar yanlış , hatalı ve doğadan uzak olsa da yine de herşey tükenmiş değil … Halen nefes alacak oksijenimizi üreten ağaçlar, bize güzel bakan çiçekler , sevginin herşeye gerekli olduğunu hatırlatan kediler yok değil… Tüm bunlar için bile halen şükredecek varlıklara sahibiz. Bunları savunmak için birlik olup kilometrelerce uzaktan gelen insanları görüp duygulanmak ve halen insan bir yanımız olduğunu hatırlamak yaşamaya devam edebilmemiz için güç veriyor değil mi ?

Umut … insanlığa ve doğaya olan umut bitmemeli , biterse bir gün o zaman telaşlanmalıyız ..

Deniz sevdalısı aşık kahramanımız ne durumda mı ? Onu da anlatacağım elbet …

 Demiştik ya kahramanımız her sabah gözlerini açar açmaz ilk görmek istediği deniz idi , ancak insan aşık olunca tutkuyla bağlı oldukları istekleri ve beklentileri de değişebiliyormuş. Şimdilerde aşıkken denizi bir çift gözde bulduğu kadını ilk görmek istiyor.

Çünkü aşk tam da böyle bir şey değil miydi ? Tamamen hayatımızı kaplayan her anımızı paylaşmak istediğimiz kişiyle mutlu olmak …

Mutlu olmak ise aslında çok basit bir kavram , her yeni güne gözlerimizi açabilmiş olmak bile mutluluk sebebiyken hayatımızı güzelleştiren insanlara kapılarımızı kalplerimizi açmak da en doğal hakkımız …

Her yeni günün bize bahşedilmiş bir armağan olduğunu anladığımız zaman hayat aniden daha da renkleniyor, gördüğümüz herşey bir anda anlam kazanıyor.

Mesela her sabah aynı yol üzerinden işimize giderken karşımıza çıkan sevimli hayvanlara , sesini duyurmaya çalışan minik kuşlara günaydın demek bile mutluluk sebebi ve bence onlar da aslında bu günaydınları anlıyor ve bize güzel enerjilerini veriyorlar.

Aşk bence çok boyutlu bir şey, sadece içimizde o kişiye karşı yükselen ani kalp atışlarına ek olarak , değer gördüğünü , varlığının görüldüğünü ve düşünüldüğünü bilmek muhteşem bir duygu.

Çok fazla beklentilere girmeden , ne geleceğe ne de geçmişe odaklanarak harcanmamalı zaman, şu anın değerini anladığımız zaman gözlerimizde çiçekler açmaması için hiç bir sebep yok.

Kahramanımız da tam anlamıyla tüm bu değer ve duygulara sahip bir aşkı doyasıya ve o an içinde yaşamaya tadını her an çıkarmaya çalışırken içinde yeşeren duyguları paylaşmak için her anı değerlendiriyordu.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

… EGE NOTLARI …

Büyüleyici İtalya: Milano ve Como'nun Büyüsüne Kapılın !

Bolonya – Floransa – Venedik – Pisa :)