Dubrovnik Aşkı Bitmez....



                Hırvatistan’ın bu minik ama kelimelerle anlatılamaz sahil kenti hayatımda büyük öneme sahip. 2016 yılının Ağustos ayında Dubrovnik’te geçen 4 günümden sonra hayat ve beklentilerim de eskisi gibi değildi. Dubrovnik için inanılması çok güç fiyatlı bir bilet bulmuştum ( THY 280 TL ) ve heyecanla almıştım sonrasında ise otel aramaya başlamıştım , Dubrovnik otel konusunda çok geniş bir yelpazeye sahip değil çoğunlukla kiralık evler , butik oteller yada 5 yıldızlı otel zincirleri mevcut. Yalnız seyahat eden biri olarak otel tercih ediyorum, ev kiralamak pek mantıklı gelmiyor benim gibi durumda olan biri için. Hotels.com’da biraz araştırma yapınca karşıma muhteşem bir butik otel çıktı ve rezervasyonumu yaptırdım fakat otelin oda sayısı az olduğundan en pahalı odası kalmıştı , deniz manzaralı ve balkonlu oda olduğu için biraz pahalıydı ama uçak biletimi inanılmaz ucuza promosyonlu aldığım için otele ayırdığım bütçeyi biraz arttırabilirdim. Pahalı olma nedeni ise o sene ülkemizin yaşadığı durumdan dolayıydı aslında , ülkemizde yaşanan darbenin ertesi günü olan Dubrovnik planımı ertelemek zorunda kalmıştım ve bir ay sonrası için otel ve uçak biletimi değiştirmemden dolayı otelin kalan son odasına rezervasyon yaptırdım. Bu otelde kalmayı çok istiyordum çünkü yaşadığımız durumdan dolayı anlayışlıkla rezervasyonumu ücretsiz iptal ederek bana çok yardımcı olmalarıyla gönlümün fethetmeleri.

                Otelimi her daim anlatırım , bugüne kadar yurtdışında kaldığım açık ara en iyi oteldi ve aşırı huzur , mutluluk , sakinlik veren bir oteldi. Otelimin linkini elbette paylaşacağım : Kamara . Kamara Otel denize sanıyorum ki 5 -6 dakika yürüme mesafesi uzaklığında ve meşhur Old Town’a ise yaklaşık 20 dakika yürüme mesafesinde. Otel çalışanları çok yardımcı oluyorlar gitmeden önce mail ile irtibata geçmiştim ve tüm bilgileri benimle paylaştılar. Ayrıca bu otelin ilginç bir yanı var, o da 7/24 resepsiyonunun olmaması. Yani mesai saatleri dışında giderseniz mutlaka önceden bilgi vermelisiniz J Otelin bir kaç fotoğrafını aşağıda paylaşıyorum belki ilginizi çeker J



Balkon manzaram bu şekildeydi , yağmura bakmayın yağmur bile aşırı keyif veriyor bu balkonda J




Yaz mevsiminde Dubrovnik’e seyahat etmenizi tavsiye ederim , evet turist yoğunluğu olan bir şehir Dubrovnik ancak turistlerden rahatsız olmuyorsunuz çünkü şehir muhteşem güzelliğiyle sizi kendine adeta aşık ediyor. Benim kaldığım otelin yakınında Rixos oteli vardı ilk gün bu otelin sahilinde denize girdim ( şezlong kiraladım 200 Kuna) ve otelin alanını kullandım ancak daha sonraki günlerde ise şehre giderken şans eseri keşfettiğim “Bellevue beach “ adındaki muhteşem ötesi sahilde denizin keyfini çıkardım. Bu sahil aynı zamanda Bellevue Hotel’in sahili, ancak halka da açık. Sahile gitmek için biraz yorulmanız gerekiyor , mesela benim otelimden sahile gitmek için bir kaç dakika yürüdükten sonra saymadım ama neredeyse 100’e yakın basamak inmeniz gerekiyor, ama inanın bu yorgunluğa değiyor.

Bellevue Beach işte tam da böyle bir kumsal J Yukarıda gördüğünüz mavi otel ise Bellevue Hotel, fiyatı birazcık yüksek J



Burada denize girecekseniz yanınıza mutlaka yiyecek- içecek bir şeyler almanızı tavsiye ederim çünkü hem merdivenleri yeniden çıkmak istemeyecek hemde bu büyülü sahilden ayrılmak istemeyeceksiniz . Ben yanıma sahilde yemek için hemen yolun karşısında bulunan fırından “Burek” adını verdikleri poğaça tarzı böreklerden ve içecek soğuk bir şeyler aldım J Evet börek = burek diyebiliriz çünkü hakkaten bizim börekler gibi bir yiyecek ve gayette leziz.


                  Ben genelde akşamları otele dönerken bu böreklerden ve poşet çay alarak kahvaltımı güzel balkonumda muhteşem manzara eşliğinde yapmayı tercih ettim, otelin kahvaltısından faydalanmadım. Bu otelde kahvaltı için özel bir alan mevcut değil fakat hemen yan taraftaki “ Hotel Lero” da belirli bir ücret karşılığında kahvaltı veriliyor ama bence benim yaptığım çok daha güzeldi J
                Otelimin dışarıdan görüntüsü bu şekilde ve hemen yandaki otel de daha büyük bir otel olan Lero, ve benim kaldığım oda ise işaretli kısımdaydı J Sevgimi güzel anlattım değil mi ? J

              

                Havaalanından şehir merkezine ulaşımdan da kısaca bahsedeyim , Dubrovnik uçağı sanıyorum ki Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan yok , benim uçağım Atatürk Havalimanı’ndandı ve uçuş süresi çok kısa 1 saat 45 dakika, o yüzden yolculuğun tadını çıkarmakta fayda var , benim en etkilendiğim ise Dubravnik’e yaklaşıp uçağın alçalmaya başlamasıyla gördüğüm manzaraydı. Dubrovnik’te de köprü bulunuyor ,ve uçak alçalmaya başlayınca bu köprü muhteşem görünüyor. Bahsettiğim köprünün adı “Franjo Tuđman Bridge” . Bildiğim kadarıyla bu köprü Hırvatistan ile Bosna Hersek’i birbirine bağlıyormuş. Ben çok etkilenmiştim bu köprüden neden bilmiyorum J Zaten bu köprü dışında Dubrovnik tam bir orta çağ kenti , tek modern yapı bu köprü diyebilirim. Dubrovnik çok iyi korunmuş ve aslına sadık kalınarak çok iyi yeniden inşa edilmiş bir kent. Şehir bilgisi açısından yanlışım olabilir daha önceki yazımda bahsettiğim gibi genelde gezdiğim yerlerin tarihi bilgileriyle pek ilgilenmiyorum bana hissettirdikleri her zaman önceliğim .

                Dubrovnik havaalanına gelince önce paranızı bozdurmanız gerekiyor çünkü bu ülkenin para birimi “Kuna” ve euronuz bu şehirde çoğunlukla geçmiyor. İlk iş paramın bir kısmını bozdurmak oldu fazla bir miktar bozdurmadım çünkü havaalanında para bozdurmak çok akıllıca değil daha yüksek fiyatlı bozduruyorsunuz ve zararlı çıkabilirsiniz, bu yüzden ihtiyacım kadar bozdurup doğrudan Old Town’a giden otobüslere yöneldim , bizim burdaki transferler gibi büyük otobüsler var ve nedense ayakta kaldım , bu yüzden de yolun güzelliğini dönüşte ancak görebildim. Otobüslerin son durakları Old Town, zaten anında anlıyorsunuz turist yoğunluğundan ve o meşhur kale surlarını görünce.

               Burada indikten sonra otelimin bana anlattığı şekilde otobüse binip hemen otelin önünde indim ve otelime yerleştim. Otobüs fiyatlarını tam hatırlamıyorum çünkü genelde otel-old town arası yürüdüm. Ancak hatırladığım kadarıyla günlük biletleri de oluyor ve bir kaç otobüs değiştirebiliyorsunuz. Ben sadece Graz limanına giderken kullandım bu seçeneği.

                Otelime yerleşip hayranlığımı atlattıktan sonra resepsiyon görevlisinin yönlendirmesiyle sahile gittim , ancak ilk gün Rixos otelinin sahilini kullandım çünkü o muhteşem sahile giden yol üzerindeydi ve sanırım burayı tarif etti dedim ve kendimi Rixos’ta buldum. İlk gün hava biraz yağmurluydu ancak ben deniz aşığı bir Ege insanı olduğumdan mutlaka denizin tuzunu tatmalıydım J
                Bu otelde yiyecek bir şeyler alıp doğanın tadını çıkardım , çok kısa sürede olsa denize girdim çevredeki insanlarla muhabbet ettim derken havanın da bozuk olmasından dolayı otele geri döndüm ve Old Town’a gitmek için hazırlandım.
                      
                Otelim şehir merkezi olan Old Town’a yaklaşık 20 dakika yürüme mesafesindeydi, otelin hemen önünden otobüslerde geçiyor ama ben sürekli yürüdüm çünkü bir şehri ancak yürüyerek keşfeder yaşarsınız. Ki öyle de oldu eğer yürümeseydim benim için efsanevi Bellevue Beach’i keşfedemezdim. Otelden çıkıp sahil tarafından her dakikanın tadını çıkararak yürürken bir anda otelime çok yakın olan bir yerde durup aşağıya baktım ki ne göreyim J Muhteşem ötesi bir sahil , aslında minik bir koy. Yukarıda fotoğrafını paylaştığım gibi yemyeşil bir deniz ve bir de mağara vardı. Bu keşiften ve buraya nasıl ulaşacağımı inceledikten sonra buranın keyfini yarına bıraktım.

      Old Town'a yürürken muhteşem doğaya hayran kalıyorsunuz, Dubrovnik doğasını çok iyi korumuş bir kent, bu yüzden her yer yemyeşil ve dingin. Bir çok kare fotoğraf çektikten sonra Old Town'a giriş yaptım.



               Old Town ilk dakikadan sizi sersemletiyor resmen çünkü çok görkemli tarih filmlerinden fırlamış bir yer , yürürken ayağınızın kayacağını hissediyorsunuz çünkü yerler parlıyor ama tabii ki de ayağınız kaymıyor düşmüyorsunuz. J

                Bildiğiniz üzre aslında Dubrovnik diyince akla ilk gelen tabii ki de Game Of Thrones J  Ben bu diziyi izlememiştim gittiğim sırada o yüzden film gözüyle bakamadım şehre ama sonraları filmi izledikçe bu şehre özlemim daha da arttı. Aşağıdaki fotoğraf Dubrovnik’in ana caddesi olan “Stradun” dan J 




                Şehrin dar sokakları , bu sokakların bazılarının sonlarındaki dik merdivenler , bu sokaklardaki restaurantların her biri , her bir sokak sizi kendine çağırıyor. Tek tek hepsini keşfetmek istiyorsunuz fakat sokaklar dar ve turist çok kararlarınızı kalabalığa göre değiştirebiliyorsunuz.

                Bu sokaklarda birbirinden güzel restaurantlar var , yemek için seçim yapmanız zor olabilir. Genelde yemek çeşitleri deniz mahsulleri , eğer bu tarz yemekleri seviyorsanız çok mutlu olacaksınız.

                Old Town sokakları çok kalabalık olmasına rağmen size rahatsız edici gelmeyecektir, şehir resmen büyüleyici güzellikte olduğundan her yanı sizi mutlu ediyor.


                Old Town’un surlarının içinde kalan kısmının arkasında ki rıhtım tarafında adeta bir mucize yer alıyor J Deniz ve surların görkemi muhteşem , özellikle de gece anlatılamaz bir şölen.


                İlk gün şehri gözden geçirdikten sonra otele dönüp otelin balkonunun keyfini çıkardım.


               Ertesi gün hava çok sıcak ve güneşli değildi o yüzden şehri tepeden incelemeyi planladım ve yine Old Town’a gidip biraz yürüyerek “Cable Car” adını verdikleri teleferiğe gidip biletimi aldıktan sonra birazcık sıra bekledim ve hooop yukarı çıktım J Yukarı çıkarken mutlaka şehri izlemenizi tavsiye ederim. Manzara muhteşem ...


                           Bu yukarıdaki gibi manzaradan bahsediyorum J Mutlaka çıkıp görmelisiniz sadece eğer kapalı bir havaysa birazcık rüzgarlı olabiliyor...


                Yukarıya çıkınca da aşağıdaki manzarayla karşılaşıyorsunuz J Burada fotoğraf çekerken biraz dikkatl olmakta fayda çünkü bazı güzel kareler yakalayabileceğiniz yerlerin aşağısı uçurum olabiliyor.



                Burada bir cafe ve hediyelik eşyalar alabileceğiniz bir dükkanda mevcut. Ayrıca bir de müze mevcut orda ama ben girip gezmedim çok detaylı bilgiye sahip değilim.

                Fazlasıyla rüzgarlı olan bir günün ardından tekrar teleferikle şehre geri dönüp güzelce keyifle yemeğimi yedim ve günü noktaladım.     

                Bir sonraki günümü de muhteşem denizde geçirdim , akşamına da yine Old Town’da yedikten sonra bir şeyler içmek için çok şirin ve renkli bir cafede oturdum cafenin adı ise “Art Cafe” . Old Town’a çok yakın çok şirin değişik tasarlanmış bir mekan.

                Son günümü de benzer geçirdikten sonra yine son kez Old Town’u gezdim ve tadını çıkardım.

                Şehre gelirken havaalanı servisi için gidiş-dönüş bilet almıştım ve dönüş günü sabah otelden ayrıldım ve Old Town’a tam otelin önünden geçen otobüsle merkeze gidip biraz yürüdükten sonra seevisle havaalanına gittim ve çok beklemeden gayet yardımcı olan görevliler sayesinde sorunsuz bir geçişle İstanbul’a dödnüm.


                Dubrovnik hayatımın en önemli en muhteşem tatiliydi, halen uygun fiyatlı uçak bileti için ara ara Thy sitesinde dolaşıyorum.

                Diyeceğim o ki kendinize unutulmaz bir hediye vermek isterseniz orası mutlaka Dubrovnik olmalı.... J







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

… EGE NOTLARI …

BOLONYA – FLORANSA – VENEDIK – PISA :)

Ege'li Adam ...